Gürkan'la ilk tanıştığımızda onu tabla çalmaya meraklı genç müzisyenlerden biri sandım, fakat ısrarı ve kabiliyeti sonucu, onda tablayı hakkıyla çalmaya yönelik samimi bir arzu olduğunu fark edebildim. Kısa sürede klasik tabla çalımına uygun olarak usul ve kaidelerde gelişimine tanıklık etmiş olmak benim için büyük mutluluk…
Tüm müzik aletlerinin onu çıkaran ve geliştiren müziğin esas yapısı içinde klasik halleriyle öğrenilmesi, onların esas tatlarının alınabilmesi için gerekli diye düşünüyorum. Tabla da bu açıdan Hint müziği geleneği içinde anlaşılmalı, sevilmeli ve öğrenilmeli. O zaman hakkını vermiş oluruz. Tabii ki tablanın bir ritim enstrümanı olarak dünya genelinde gördüğü ilgi, farklı müzik kültürleri içine sızmasını ve kullanılmasını sağladı. Bu tablayı belki de en popüler Hint müziğialetlerinden biri yapmıştır. İnsanlar, kendileri için yeni olanaletlerin tınısı ve renklerini kulaklarına yabancı olan bir müzik türünde duymaktansa alışık oldukları bir müzik türünde duymaktan daha fazla keyif alıyor olabilirler, fakat yine de tabla kendi kültüründe ritim enstrümanlarının kralı, yurtdışında ise ziyaretçi bir asilzade gibi gelir bana…
Bu kitap tabla ile ilgili pek çok bilgi sağlıyor okuyucuya. Ben ise tablanın geliştiği müzik türü olan Hindustani (KuzeyHint Klasik Müziği) hakkında kısa birkaç bilgiyi paylaşmak isterim. Böylece belki de bu kitapla tablaya başlayacak olan müzikseverler, nasıl bir müzik kültürü ile karşı karşıya olduklarını bir nebze hissedebilir.
Kuzey Hint Klasik Müziği, özünde büyük bir ruhaniyet taşır. Hani bir tartışma konusu vardır: “Sanat sanat için midir, yoksa toplum için mi?” “Sanat Tanrı içindir” sözü Hindustani'de doğru yaklaşımdır. Sanatçı ne adla çağırırsa çağırsın Tanrı için çalar ve dinleyenler de O'na adanmış olan müziğe maruz kalmış olarak haz duyarlar ve müzisyenin aktarmaya çalıştığı Tanrı'ya yönelik hisler içinde beraber yol alırlar. Teknik olarak bakıldığında kısaca Hint müziği çok çeşitli ses kaydırma ve çarpma, titretme teknikleriyle muazzam bir ifade zenginliğine sahiptir. Tablada hem bas hem de tizde verdiği tonları, derinliği ve kendine has sözcükleriyle ritim aletlerinin kralı diye boş yere tarif edilmemiştir.
Hint müziği günümüzde de halen yazılı olmayan bir müziktir. Çok basit ve kabaca bir notasyon tarzı olmasına rağmen çok az guru talebesine yazılı olarak bu müziği öğretir. Öğrenme süreci talebenin gurusuna itaatini gerektirir. Pek çok büyük müzisyenin hayat hikayeleri gurularına kendilerini kabul ettirebilmek için yaptıkları fedakarlıklar ve hizmetlerle doludur. Guru ve talebesi arasındaki bu büyük bağa “guru-shisya parampara” denir. Modern zamanla beraber her ne kadar belki eski tarzından farklılaşmaya başlamış gibi gözükse de, hiçbir modern teknoloji (kayıt cihazları, büyük sanatçıların sayısız kayıtları, vs.) gurunun yerini tutamaz. Öyle ince noktalar vardır ki, bir talebe onları bir guru olmadan başka türlü öğrenemez. Guru öyledir ki, hangi öğrencisine ne zaman, ne kadar, ne uygunlukta, neyi vereceğini ayırt eder. Kendisine teslim olmuş talebenin gelişiminden sorumludur. Bu büyük ilişki üstüne sayfalar dolusu sözler yazılabilir. Fakat az bazen çoktan daha yararlıdır. İlgisi olan okur bu konuda elbet gelişimini sağlar ve bu derin konuyu araştırır ve dilerim sadece müziği değil, sonunda kendi kişisel gelişimine de fayda sağlayacak noktaları bulur.
Tablaya el sürmek üzere bağdaş kuranlara ve müzik sevgisi ve aşkıyla yola çıkanlara bol sabır ve iyi yolculuklar dileğiyle, kolay gelsin…
Eline sağlık Gürkan'cım…
Ahmet Selim Eregen
Gürkan'la ilk tanıştığımızda onu tabla çalmaya meraklı genç müzisyenlerden biri sandım, fakat ısrarı ve kabiliyeti sonucu, onda tablayı hakkıyla çalmaya yönelik samimi bir arzu olduğunu fark edebildim. Kısa sürede klasik tabla çalımına uygun olarak usul ve kaidelerde gelişimine tanıklık etmiş olmak benim için büyük mutluluk…
Tüm müzik aletlerinin onu çıkaran ve geliştiren müziğin esas yapısı içinde klasik halleriyle öğrenilmesi, onların esas tatlarının alınabilmesi için gerekli diye düşünüyorum. Tabla da bu açıdan Hint müziği geleneği içinde anlaşılmalı, sevilmeli ve öğrenilmeli. O zaman hakkını vermiş oluruz. Tabii ki tablanın bir ritim enstrümanı olarak dünya genelinde gördüğü ilgi, farklı müzik kültürleri içine sızmasını ve kullanılmasını sağladı. Bu tablayı belki de en popüler Hint müziğialetlerinden biri yapmıştır. İnsanlar, kendileri için yeni olanaletlerin tınısı ve renklerini kulaklarına yabancı olan bir müzik türünde duymaktansa alışık oldukları bir müzik türünde duymaktan daha fazla keyif alıyor olabilirler, fakat yine de tabla kendi kültüründe ritim enstrümanlarının kralı, yurtdışında ise ziyaretçi bir asilzade gibi gelir bana…
Bu kitap tabla ile ilgili pek çok bilgi sağlıyor okuyucuya. Ben ise tablanın geliştiği müzik türü olan Hindustani (KuzeyHint Klasik Müziği) hakkında kısa birkaç bilgiyi paylaşmak isterim. Böylece belki de bu kitapla tablaya başlayacak olan müzikseverler, nasıl bir müzik kültürü ile karşı karşıya olduklarını bir nebze hissedebilir.
Kuzey Hint Klasik Müziği, özünde büyük bir ruhaniyet taşır. Hani bir tartışma konusu vardır: “Sanat sanat için midir, yoksa toplum için mi?” “Sanat Tanrı içindir” sözü Hindustani'de doğru yaklaşımdır. Sanatçı ne adla çağırırsa çağırsın Tanrı için çalar ve dinleyenler de O'na adanmış olan müziğe maruz kalmış olarak haz duyarlar ve müzisyenin aktarmaya çalıştığı Tanrı'ya yönelik hisler içinde beraber yol alırlar. Teknik olarak bakıldığında kısaca Hint müziği çok çeşitli ses kaydırma ve çarpma, titretme teknikleriyle muazzam bir ifade zenginliğine sahiptir. Tablada hem bas hem de tizde verdiği tonları, derinliği ve kendine has sözcükleriyle ritim aletlerinin kralı diye boş yere tarif edilmemiştir.
Hint müziği günümüzde de halen yazılı olmayan bir müziktir. Çok basit ve kabaca bir notasyon tarzı olmasına rağmen çok az guru talebesine yazılı olarak bu müziği öğretir. Öğrenme süreci talebenin gurusuna itaatini gerektirir. Pek çok büyük müzisyenin hayat hikayeleri gurularına kendilerini kabul ettirebilmek için yaptıkları fedakarlıklar ve hizmetlerle doludur. Guru ve talebesi arasındaki bu büyük bağa “guru-shisya parampara” denir. Modern zamanla beraber her ne kadar belki eski tarzından farklılaşmaya başlamış gibi gözükse de, hiçbir modern teknoloji (kayıt cihazları, büyük sanatçıların sayısız kayıtları, vs.) gurunun yerini tutamaz. Öyle ince noktalar vardır ki, bir talebe onları bir guru olmadan başka türlü öğrenemez. Guru öyledir ki, hangi öğrencisine ne zaman, ne kadar, ne uygunlukta, neyi vereceğini ayırt eder. Kendisine teslim olmuş talebenin gelişiminden sorumludur. Bu büyük ilişki üstüne sayfalar dolusu sözler yazılabilir. Fakat az bazen çoktan daha yararlıdır. İlgisi olan okur bu konuda elbet gelişimini sağlar ve bu derin konuyu araştırır ve dilerim sadece müziği değil, sonunda kendi kişisel gelişimine de fayda sağlayacak noktaları bulur.
Tablaya el sürmek üzere bağdaş kuranlara ve müzik sevgisi ve aşkıyla yola çıkanlara bol sabır ve iyi yolculuklar dileğiyle, kolay gelsin…
Eline sağlık Gürkan'cım…
Ahmet Selim Eregen