Hunlar - Tabgaçlar – Siyenpiler - Göktürkler - Uygurlar - Kırgızlar – Türgişler - Karluklar - Karahanlılar - Oğuzlar - Sabarlar - Avarlar - Hazarlar - Bulgarlar - Macarlar - Peçenekler – Kıpkaçlar - Tolunoğulları - İkşidiler - Gazneliler - Harizmşahlar - Altın Ordu - Timur İmparatorluğu
Tufan'dan sonra Nuh Peygamber yüryüzünü çocukları arasında paylaşırtırdı. Ceyhun tarafının hepsini Yasef'e verdi. Bu toprakların insanları Yasef'in soyundandır.
Şöyle rivayet olunur ki: Yasef babasının yanından ayrılmak isteyince ona, Ey Allah'ın Peygamber'i, bana verdiğin memleketin suyu az, kendisi harap. Bana bir dua öğret ki yağmura muhtaç olunca Allah'a o dua ile yakarayım. Allah bize cevap versin dedi. Nuh Peygamber dua öğretti ve Ulu Allah ona bir ad (dua) ilham etti. O da bu adlı oğluna öğretti. Yasef'in insanoğluna tanıtımı böyle başlar. Yedi oğlu olur Yasef'in, birinin adı Türk. Türk; edepli, akıllı ve doğru kalpliydi.
Bilinmeyen zamandan başlar tarihimiz, yavaş yavaş dağılan bulutlardan sıyrılan güneş gibi görünür. Hunlar. Ve ebedi batmak istemeyen bu doğumla Tanrı'nın Askerleri dağılır yeryüzüne...
Türk adını devletlerine verdiler, millet adı olarak dünyaya duyurdular. Vazgeçilmezleri ile kuvvetlenmiştiler. Zaman geldi değiştirdi her şeyi.
Çin'e tabi olmaya bile rıza gösterdi İşbara Kağan: İmparator istedikçe istedi; Türklük ruhu dahil. Her gün sabahtan akşama kadar sizin emirlerinizden başka bir şey dinlemeyeceğim. Fakat elbiselerimizin önlerini kesmeye, omuzlarımızda dalgalanan saç örgülerimizi çözmeye, dilimizi değiştirmeye ve sizin kanunlarınızı kabul etmeye gelince, bizim adetlerimizle ananelerimiz o kadar eskidir ki, ben şimdiye kadar bunları değiştirmeye cesaret edemedim. Bütün millet aynı kalbi taşıyor.
Tabgaç Türkleri'nin her şeyleriyle Çinliliği kolayca kabul edişleri, yukardaki sözleri değerli kılmaktadır.
Türklerin anayurdunu bir çırpıda sınırlandırabilmek mümkün değil. Dağ gibi yerinden oynamayan bir nesne değil ki, ona sabit mekan tayin edilsin. Çinlilerin anayurdunun tarifi kolay, çünkü onlar aynı coğrafya içinde vücuda gelip, gelişmişler, ikide bir vatan arama durumuna düşmemişler. Türklerin hayatı farklı. Şartları kendileri koyamadıkları için, mevcut şartalara uymaya mecbur kalıyorlar, uyamayınca da gerekli şartları haiz yeni yurtlar arıyorlar. Yinede belirli bir ana vatan sınırı tespitiyle, oradan sağa sola, ileri geri hareketler takip edilecekti.
Türk araplarla, islamiyet’in ilk yarım asrı içinde askeri güç olarak tanışıp karışmışlar.
Muaviye; hilafeti ( veya saltanatı 661-679) zamanında casur ve cengaver türklerden yoğun biçimde istafade etmişti. Hilafet merkezi olan Şam’da türk askerlerin yekunu 18-20 bin civarındaydı…
…Türkler halife olmuyorlar, fakat halifenin en yakınında bulunup, gerekli durumlarda onu yönlendirebiliyorlardı…
…Semerkand bir süre Türkleri barındırdı. Arap-İslam orduları’nın hızlı yıllarında emevilerin eline geçti… Cengiz han rüzgarı değdiğinde 1220 şehir harebe oldu…
Hunlar - Tabgaçlar – Siyenpiler - Göktürkler - Uygurlar - Kırgızlar – Türgişler - Karluklar - Karahanlılar - Oğuzlar - Sabarlar - Avarlar - Hazarlar - Bulgarlar - Macarlar - Peçenekler – Kıpkaçlar - Tolunoğulları - İkşidiler - Gazneliler - Harizmşahlar - Altın Ordu - Timur İmparatorluğu
Tufan'dan sonra Nuh Peygamber yüryüzünü çocukları arasında paylaşırtırdı. Ceyhun tarafının hepsini Yasef'e verdi. Bu toprakların insanları Yasef'in soyundandır.
Şöyle rivayet olunur ki: Yasef babasının yanından ayrılmak isteyince ona, Ey Allah'ın Peygamber'i, bana verdiğin memleketin suyu az, kendisi harap. Bana bir dua öğret ki yağmura muhtaç olunca Allah'a o dua ile yakarayım. Allah bize cevap versin dedi. Nuh Peygamber dua öğretti ve Ulu Allah ona bir ad (dua) ilham etti. O da bu adlı oğluna öğretti. Yasef'in insanoğluna tanıtımı böyle başlar. Yedi oğlu olur Yasef'in, birinin adı Türk. Türk; edepli, akıllı ve doğru kalpliydi.
Bilinmeyen zamandan başlar tarihimiz, yavaş yavaş dağılan bulutlardan sıyrılan güneş gibi görünür. Hunlar. Ve ebedi batmak istemeyen bu doğumla Tanrı'nın Askerleri dağılır yeryüzüne...
Türk adını devletlerine verdiler, millet adı olarak dünyaya duyurdular. Vazgeçilmezleri ile kuvvetlenmiştiler. Zaman geldi değiştirdi her şeyi.
Çin'e tabi olmaya bile rıza gösterdi İşbara Kağan: İmparator istedikçe istedi; Türklük ruhu dahil. Her gün sabahtan akşama kadar sizin emirlerinizden başka bir şey dinlemeyeceğim. Fakat elbiselerimizin önlerini kesmeye, omuzlarımızda dalgalanan saç örgülerimizi çözmeye, dilimizi değiştirmeye ve sizin kanunlarınızı kabul etmeye gelince, bizim adetlerimizle ananelerimiz o kadar eskidir ki, ben şimdiye kadar bunları değiştirmeye cesaret edemedim. Bütün millet aynı kalbi taşıyor.
Tabgaç Türkleri'nin her şeyleriyle Çinliliği kolayca kabul edişleri, yukardaki sözleri değerli kılmaktadır.
Türklerin anayurdunu bir çırpıda sınırlandırabilmek mümkün değil. Dağ gibi yerinden oynamayan bir nesne değil ki, ona sabit mekan tayin edilsin. Çinlilerin anayurdunun tarifi kolay, çünkü onlar aynı coğrafya içinde vücuda gelip, gelişmişler, ikide bir vatan arama durumuna düşmemişler. Türklerin hayatı farklı. Şartları kendileri koyamadıkları için, mevcut şartalara uymaya mecbur kalıyorlar, uyamayınca da gerekli şartları haiz yeni yurtlar arıyorlar. Yinede belirli bir ana vatan sınırı tespitiyle, oradan sağa sola, ileri geri hareketler takip edilecekti.
Türk araplarla, islamiyet’in ilk yarım asrı içinde askeri güç olarak tanışıp karışmışlar.
Muaviye; hilafeti ( veya saltanatı 661-679) zamanında casur ve cengaver türklerden yoğun biçimde istafade etmişti. Hilafet merkezi olan Şam’da türk askerlerin yekunu 18-20 bin civarındaydı…
…Türkler halife olmuyorlar, fakat halifenin en yakınında bulunup, gerekli durumlarda onu yönlendirebiliyorlardı…
…Semerkand bir süre Türkleri barındırdı. Arap-İslam orduları’nın hızlı yıllarında emevilerin eline geçti… Cengiz han rüzgarı değdiğinde 1220 şehir harebe oldu…