"Kerem, İstanbul'dan memleketi Kırklareli'ne döndüğünde, yaşamının sonsuza kadar değişeceğini bilmiyordu. Kendisini kadim bir güce karşı amansız bir mücadelenin içinde bulduğunda savaşmaktan başka şansı kalmamıştı.
Kırklareli'nde, ormanın derinlerinde yatmakta olan mistik bir güç, uyanmak üzereydi. Bu güç, ormanı kaplayan ağaçların yaprakları gibi yeşil, habis bir güçtü ve kendisine bu adı takmıştı, Yeşil…
Sadece bedenleri değil, ruhları da ele geçirmeye çalışan bu kadim kuvvete karşı insanoğlunun şansı var mıydı? Kerem, kendisini bu mahşeri felaketin tam göbeğinde bulduğunda, kurtulmak için yapabileceklerinin bütün insanlığı kurtuluşa götüreceğini biliyor muydu?
İnsanlar bilmediklerinden korkarlar, karanlıktan, düşmanlardan, tehlikelerden… Peki ya korku, vücut bulup karşınıza çıksa ne yapardınız?
Bahadır İçel, Tanrının Üvey Evlatları'nda okuruna korkuyu sunuyor. Duyguları birer meta gibi zihnimize yerleştiriyor ve şairane bir anlatımla, uzun yıllar zihninizde yer edecek bir yazınsal şölen vadediyor.
"Kerem, İstanbul'dan memleketi Kırklareli'ne döndüğünde, yaşamının sonsuza kadar değişeceğini bilmiyordu. Kendisini kadim bir güce karşı amansız bir mücadelenin içinde bulduğunda savaşmaktan başka şansı kalmamıştı.
Kırklareli'nde, ormanın derinlerinde yatmakta olan mistik bir güç, uyanmak üzereydi. Bu güç, ormanı kaplayan ağaçların yaprakları gibi yeşil, habis bir güçtü ve kendisine bu adı takmıştı, Yeşil…
Sadece bedenleri değil, ruhları da ele geçirmeye çalışan bu kadim kuvvete karşı insanoğlunun şansı var mıydı? Kerem, kendisini bu mahşeri felaketin tam göbeğinde bulduğunda, kurtulmak için yapabileceklerinin bütün insanlığı kurtuluşa götüreceğini biliyor muydu?
İnsanlar bilmediklerinden korkarlar, karanlıktan, düşmanlardan, tehlikelerden… Peki ya korku, vücut bulup karşınıza çıksa ne yapardınız?
Bahadır İçel, Tanrının Üvey Evlatları'nda okuruna korkuyu sunuyor. Duyguları birer meta gibi zihnimize yerleştiriyor ve şairane bir anlatımla, uzun yıllar zihninizde yer edecek bir yazınsal şölen vadediyor.