Brezilya'da Amazonlardan başka bir şey görmedi gözüm.
O ne büyük ırmak, o ne uçsuz bucaksız yeşillik. Boşuna dünyanın akciğeri dememişler. Gerçi yakında verem olma tehlikesi de var ama, yağmur ormanlarının içinde dolaşmak, kimi geceleri dağda geçirmek, hayal edilmesinden daha güzeldi...
Arjantin'de daha çok yakın tarih çekti ayağımdan. Atmosferin üzerinde bir de tango tabakası vardı. Arjantin'de tango dinlemek domatesin hormonsuzunu yemek gibi bir şeydi.
Şili'de de biraz yakın tarih biraz da Neruda vardı. Neruda'nın evinde Türkçe'nin "Nazım Hikmet'in dili" olarak bilinmesi ne güzeldi.
Nikaragua, gençlik yıllarımızın sandinolarıyla kucaklasaydı beni keşke. Ama, zengin mi zengin bir doğanın ortasında fakir mi fakir insanlarıyla karşıladı. Guatemala'da, sömürge dönemi yapıları ve Mayaların torunları vardı. İnsanların yüzü topraktan 'Maya'lanmış; el, ayak, baş olmuştu. Öylesine yerel duruyorlardı.
Brezilya'da Amazonlardan başka bir şey görmedi gözüm.
O ne büyük ırmak, o ne uçsuz bucaksız yeşillik. Boşuna dünyanın akciğeri dememişler. Gerçi yakında verem olma tehlikesi de var ama, yağmur ormanlarının içinde dolaşmak, kimi geceleri dağda geçirmek, hayal edilmesinden daha güzeldi...
Arjantin'de daha çok yakın tarih çekti ayağımdan. Atmosferin üzerinde bir de tango tabakası vardı. Arjantin'de tango dinlemek domatesin hormonsuzunu yemek gibi bir şeydi.
Şili'de de biraz yakın tarih biraz da Neruda vardı. Neruda'nın evinde Türkçe'nin "Nazım Hikmet'in dili" olarak bilinmesi ne güzeldi.
Nikaragua, gençlik yıllarımızın sandinolarıyla kucaklasaydı beni keşke. Ama, zengin mi zengin bir doğanın ortasında fakir mi fakir insanlarıyla karşıladı. Guatemala'da, sömürge dönemi yapıları ve Mayaların torunları vardı. İnsanların yüzü topraktan 'Maya'lanmış; el, ayak, baş olmuştu. Öylesine yerel duruyorlardı.