Her mesleğin veya her işin bir ahlâkî tarafı bulunmaktadır.Buna manevî tarafı veya ruhî tarafı demek de mümkündür.Bu ,bir meslekteki kişinin işini yaparken uyması gereken kaideler bütünü olarak da anlaşılabilir.Esasen her işin değeri ancak ahlâkî değeri kadardır.Bir araştırmanın ilmî değeri hiçbir zaman ahlâkî değerinden daha fazla olamaz.Bu itibarla her mesleğin icrasında bu ahlâkî kaidelerin gereğini yerine getirmek kişinin mesleğine ve meslektaşlarına karşı ilk borcudur ve hiçbir zaman bir lütuf sayılamaz.
Bütün bu hususlar bir tarihçi için de geçerlidir ve hiçbir tarihçi bu ahlâkî mükellefiyetlerden kendisini muaf ve imtiyazlı sayamaz ve saymamalıdır.Ancak hemen ifade etmek gerekir,ki uzun vâdede ilim hayatının ahlâkî seviyesi de cemiyetin umumî seviyesinden farklı olamaz.Yâni bu meselede de “Turhallı,hep bir hallı” sözünün hükmü yürümektedir.Çünkü en geniş mânâsıyla ahlâksızlık da teşkilâtlanmış bir takım oyunu veya “organize”bir suçtur.Bu hususta ilim ya bir ahlâkî önderlik vazifesi yapar veya ahlâksızlığa tâbi olur ve “baktın zamane uymadı sen uy zamaneye”diyen eyyamcı tavrın takipçisi olarak ahlâksızlar kervanına katılır ve diğer taraftan da ahlâk temsilciliği vazifesinde de ,etrafı iğfâl ederek, berdevam olur.Son zamanlarda ilim hayatındaki ahlâksızlık da umumî ahlâk seviyesiyle beraber hızla düşmekte ve haram-helâl mefhumları ilim hayatında da artık neredeyse,can çekişmektedir.Artık hak,her ne şekilde olursa olsun ele geçirilendir,hak edilen bir şey değildir.”Çok söz yalansız olmaz,çok mal haramsız olmaz” sözü artık hayatla kişinin arasından çıktığı için Türk cemiyeti iktisâdî zenginleşme yolunda daha hızlı adımlar atmaya başlamış ve kazanç hırsının dizginleri artık elden kaçmıştır.”Âr yılı değil,kâr yılı” veya “Yıl uğursuzundur”,” Âr eden kâr etmez” gibi ayıplamalar artık bir medih hâline gelmiş bulunmaktadır.Bu yirminci asırda Türk cemiyetinin geçirdiği en büyük tahavvüldür(değişim ve dönüşüm).Bu tahavvülün ilim hayatına ve bilhassa tarihçiliğe yansıması da çok dikkate değer bir mahiyet arz etmektedir.Bu meselede sadece bazı örnekler verilmeye çalışılacaktır.
Her mesleğin veya her işin bir ahlâkî tarafı bulunmaktadır.Buna manevî tarafı veya ruhî tarafı demek de mümkündür.Bu ,bir meslekteki kişinin işini yaparken uyması gereken kaideler bütünü olarak da anlaşılabilir.Esasen her işin değeri ancak ahlâkî değeri kadardır.Bir araştırmanın ilmî değeri hiçbir zaman ahlâkî değerinden daha fazla olamaz.Bu itibarla her mesleğin icrasında bu ahlâkî kaidelerin gereğini yerine getirmek kişinin mesleğine ve meslektaşlarına karşı ilk borcudur ve hiçbir zaman bir lütuf sayılamaz.
Bütün bu hususlar bir tarihçi için de geçerlidir ve hiçbir tarihçi bu ahlâkî mükellefiyetlerden kendisini muaf ve imtiyazlı sayamaz ve saymamalıdır.Ancak hemen ifade etmek gerekir,ki uzun vâdede ilim hayatının ahlâkî seviyesi de cemiyetin umumî seviyesinden farklı olamaz.Yâni bu meselede de “Turhallı,hep bir hallı” sözünün hükmü yürümektedir.Çünkü en geniş mânâsıyla ahlâksızlık da teşkilâtlanmış bir takım oyunu veya “organize”bir suçtur.Bu hususta ilim ya bir ahlâkî önderlik vazifesi yapar veya ahlâksızlığa tâbi olur ve “baktın zamane uymadı sen uy zamaneye”diyen eyyamcı tavrın takipçisi olarak ahlâksızlar kervanına katılır ve diğer taraftan da ahlâk temsilciliği vazifesinde de ,etrafı iğfâl ederek, berdevam olur.Son zamanlarda ilim hayatındaki ahlâksızlık da umumî ahlâk seviyesiyle beraber hızla düşmekte ve haram-helâl mefhumları ilim hayatında da artık neredeyse,can çekişmektedir.Artık hak,her ne şekilde olursa olsun ele geçirilendir,hak edilen bir şey değildir.”Çok söz yalansız olmaz,çok mal haramsız olmaz” sözü artık hayatla kişinin arasından çıktığı için Türk cemiyeti iktisâdî zenginleşme yolunda daha hızlı adımlar atmaya başlamış ve kazanç hırsının dizginleri artık elden kaçmıştır.”Âr yılı değil,kâr yılı” veya “Yıl uğursuzundur”,” Âr eden kâr etmez” gibi ayıplamalar artık bir medih hâline gelmiş bulunmaktadır.Bu yirminci asırda Türk cemiyetinin geçirdiği en büyük tahavvüldür(değişim ve dönüşüm).Bu tahavvülün ilim hayatına ve bilhassa tarihçiliğe yansıması da çok dikkate değer bir mahiyet arz etmektedir.Bu meselede sadece bazı örnekler verilmeye çalışılacaktır.