Hz. Peygamber ve ashabın yaşantısında bir zühd anlayışı olarak mevcut olan tasavvuf, Türk-İslam kültüründe çok etkili olmuş olup hala etkisini sürdürmektedir. Anadolu'nun Türkleşmesinde ve Müslümanlaşmasında Yesevi dervişlerinin, Mevlana, Hacı Bektaş Veli ve Yunus gibi erenlerin rolü inkar edilemez. Afrika'nın Müslümanlaşmasında ve buradaki ülkelerin istiklallerini kazanmalarında Şazeli dervişlerinin rolü büyüktür.
Tasavvuf, asıl etkisini fertlerin kalbinde göstermiş ve onu, masivaya (Allah'ın dışındaki şeylere) meyletmekten kurtarıp Allah'ın tecelli edeceği bir mekan haline getirmiştir. Tasavvuf ehli tevbe ile girdiği bu yolda; kanaat, ihlas, samimiyet, dürüstlük, tevazu ve hoşgörü ile ilerler. Dinin pratiği olan ibadet ve muamelatta Allah'ın kendisini takip etitğinin şuuruyla hareket eder. Tek yönlü ve menfaate dayalı bir ilah anlayışını benimsemez . Allah'ı, nimet verdiğinde de, musibet verdiğindede Rab olarak kabul eder. "Lütfun da hoş, kahrında hoş" anlayışına sahip olduğu için, Allah'tan gelen her şeyi hoş görür. Yaratılanı Yaratandan dolayı sever. Bu sebeple kendisine kötülük de yapılsa, iyilikle karşılık verir. "Yağmur gibi" , ayrım yapmadan, herkese rahmetle muamele eder. "Allah'ın verdiği çok, kendi yaptığını az" gören ve ibadetlerinde bu anlayışla yoğunlaşan tasavvuf ehli, " Allah'a vuslatı ve O'nun iradesine göre yaşamayı" amaç edinir.
Hz. Peygamber ve ashabın yaşantısında bir zühd anlayışı olarak mevcut olan tasavvuf, Türk-İslam kültüründe çok etkili olmuş olup hala etkisini sürdürmektedir. Anadolu'nun Türkleşmesinde ve Müslümanlaşmasında Yesevi dervişlerinin, Mevlana, Hacı Bektaş Veli ve Yunus gibi erenlerin rolü inkar edilemez. Afrika'nın Müslümanlaşmasında ve buradaki ülkelerin istiklallerini kazanmalarında Şazeli dervişlerinin rolü büyüktür.
Tasavvuf, asıl etkisini fertlerin kalbinde göstermiş ve onu, masivaya (Allah'ın dışındaki şeylere) meyletmekten kurtarıp Allah'ın tecelli edeceği bir mekan haline getirmiştir. Tasavvuf ehli tevbe ile girdiği bu yolda; kanaat, ihlas, samimiyet, dürüstlük, tevazu ve hoşgörü ile ilerler. Dinin pratiği olan ibadet ve muamelatta Allah'ın kendisini takip etitğinin şuuruyla hareket eder. Tek yönlü ve menfaate dayalı bir ilah anlayışını benimsemez . Allah'ı, nimet verdiğinde de, musibet verdiğindede Rab olarak kabul eder. "Lütfun da hoş, kahrında hoş" anlayışına sahip olduğu için, Allah'tan gelen her şeyi hoş görür. Yaratılanı Yaratandan dolayı sever. Bu sebeple kendisine kötülük de yapılsa, iyilikle karşılık verir. "Yağmur gibi" , ayrım yapmadan, herkese rahmetle muamele eder. "Allah'ın verdiği çok, kendi yaptığını az" gören ve ibadetlerinde bu anlayışla yoğunlaşan tasavvuf ehli, " Allah'a vuslatı ve O'nun iradesine göre yaşamayı" amaç edinir.