Binlerce yıl öncesinden bugüne taşıdığımız insanlık mirasımız şimdiki zamanımızı inşa ederken, diğer yandan geleceğimizin kurgulanmasında önemli bir belirleyen olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal yapı ve yaşantılar içinde çoğu zaman bilinçli bir farkındalıkla algılamadığımız toplumsal belleğin izi ve etkileri, bireyin özgürlük arayışlarının, bilinçlenmesinin ve toplumsallaşmanın karşısında kimi zaman bir olanak, bazen de bir tehdit ve tehlike olarak duruyor. Toplumsal yaşantı içinde “öteki” ile olan ilişkilerimizde stereotiplerle, önyargılarla karşımıza çıkan, tekrarlanarak yeniden üretilen ve belleğimizi oluşturan değerler ve yargılar; yaşantımızı, başkalarıyla ilişkilerimizi ve gelecek tasavvurumuzu etkiler ve belirler. Bilim, felsefe ve sanat egemen sistemin bu tahakkümkar belirlemeciliğini aşmaya çalıştığımız, muhalif okumaların ve eylemlerin gerçekleşme alanları. Belgesel sinema bu arayışların en etkili araçlarından biri. Tarihin, kanıksanmış yargılarının dışında bırakılmış insan hikayelerini merkezine alan, tarihin ve şimdinin başka türlü okunup kurulabileceğini göstermeye çalışan bir sinema türü. Uyutulan ve unutulan, belleklerden silinen gerçeklerin “yeniden okunması, anımsanması ve kayıt altına alınması”, belgesellerin temel işlevi. Belgesel sinema bu gerçekliği estetiğin olanaklarıyla soyutlayıp yorumlayarak gerçekleştiriyor.
Son yıllarda çekilen belgeseller, toplumsal belleğimize yer etmiş kimi konuların başka türlü okumalarını yaparak alternatif bir tarih de sunmaya çalışmakta. Sayıları artan nitelikli belgeseller, belgesel sinemanın işlevine; tarih, toplum ve bellekle ilişkisi açısından yeniden bakmayı gerekli kılmaktadır. Bunun bir rastlantıdan çok değişen toplumsal koşulları, sistem algısını, bireyi de içine alan bir tartışmanın konusu olduğu açıktır.
Binlerce yıl öncesinden bugüne taşıdığımız insanlık mirasımız şimdiki zamanımızı inşa ederken, diğer yandan geleceğimizin kurgulanmasında önemli bir belirleyen olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal yapı ve yaşantılar içinde çoğu zaman bilinçli bir farkındalıkla algılamadığımız toplumsal belleğin izi ve etkileri, bireyin özgürlük arayışlarının, bilinçlenmesinin ve toplumsallaşmanın karşısında kimi zaman bir olanak, bazen de bir tehdit ve tehlike olarak duruyor. Toplumsal yaşantı içinde “öteki” ile olan ilişkilerimizde stereotiplerle, önyargılarla karşımıza çıkan, tekrarlanarak yeniden üretilen ve belleğimizi oluşturan değerler ve yargılar; yaşantımızı, başkalarıyla ilişkilerimizi ve gelecek tasavvurumuzu etkiler ve belirler. Bilim, felsefe ve sanat egemen sistemin bu tahakkümkar belirlemeciliğini aşmaya çalıştığımız, muhalif okumaların ve eylemlerin gerçekleşme alanları. Belgesel sinema bu arayışların en etkili araçlarından biri. Tarihin, kanıksanmış yargılarının dışında bırakılmış insan hikayelerini merkezine alan, tarihin ve şimdinin başka türlü okunup kurulabileceğini göstermeye çalışan bir sinema türü. Uyutulan ve unutulan, belleklerden silinen gerçeklerin “yeniden okunması, anımsanması ve kayıt altına alınması”, belgesellerin temel işlevi. Belgesel sinema bu gerçekliği estetiğin olanaklarıyla soyutlayıp yorumlayarak gerçekleştiriyor.
Son yıllarda çekilen belgeseller, toplumsal belleğimize yer etmiş kimi konuların başka türlü okumalarını yaparak alternatif bir tarih de sunmaya çalışmakta. Sayıları artan nitelikli belgeseller, belgesel sinemanın işlevine; tarih, toplum ve bellekle ilişkisi açısından yeniden bakmayı gerekli kılmaktadır. Bunun bir rastlantıdan çok değişen toplumsal koşulları, sistem algısını, bireyi de içine alan bir tartışmanın konusu olduğu açıktır.