Günümüz Türkiye'sinin akademik alanına egemen olan illusio (bilim insanının katıldığı alandaki sembolik tahakkümü sineye çekmesi, buna alışması ve zamanla bunun yeniden-üreticisi olmayı öğrenmesi), ithalat yönelimli taşeron stratejilerinin kuşatması altındadır. Bu kuşatmanın mevzilendiği alanlardan birisi de hiç kuşkusuz sosyoloji disiplinidir. Bir taraftan söz konusu illusio'dan dolayı müzmin bir tüketimcilik haliyle her daim barışık olan, bir taraftan da politikadan muaf olmayı kendisine vazife bilen sosyoloji alanının akademik fâilleri, kimi tartışma noktalarını analiz-nesnesi olmaktan çıkarmıştır. Bu gözden düş(ür)melerden birisi -belki de en önemlisi- toplumsal sınıf meselesidir. Nitekim sınıf meselesinin gözden düş(ürül)mesi, politik alandaki daralmanın temel sebeplerinden biridir. Bu bağlamda sosyo-tarihsel teoriyi sınıf meselesi ile sınama arzusundaki bu çalışma, zikredilen yok-sayma operasyonunun ardındaki mekanizmaların köküne inerek, (a) işçi sınıfının siyasî bir fâil olarak tarih sahnesine çıkışını ve kendini kendi nesnel koşulları içinde sınıf olarak kurmak suretiyle siyasallaşmasını; (b) sınıf meselesinin kalbini oluşturan "toplumsal" kavramını politik aktörlükten sistematik bir biçimde dışlayan temel tarih paradigması olan Rankeci tarihyazımının eleştirisini; (c) sınıf hakkındaki polemiklerin, kronikleşmiş epistemolojik karşıtlıkları olan "kendinde sınıf" ve "kendisi için sınıf" kavramları ekseninde nasıl tüketildiğini son dönem literatürdeki başka figürleri içeriye buyur etmek suretiyle ele almaktadır. Sınıf meselesini Erik Olin Wright, Pierre Bourdieu, Nicos Poulantzas, Edward P. Thompson vb. düşünürler ekseninde, ama en temelde de Marx ve sonrası tartışmaları yeni bir kavrayışla temellük eden bu çalışmanın asli derdi; "sınıf"ın tarihsel gerçekliğini kavramaya yönelmiş, tartışmalar dâhilindeki mümkün olduğunca çok sayıda görünümü değişik boyutlarıyla kapsayacak ilişkisel sosyolojik bir anlayışı hem epistemolojik hem de aslen sosyo-ontolojik düzlemlerde ikâme ve idame etmeye dönük bazı adımlar atmaktır. Buradan hareketle de, politik alanı kültürün ve ahlakın kıskacından kurtarma amacında iş görebilecek tezler geliştirmek amaçlanmaktadır.
Günümüz Türkiye'sinin akademik alanına egemen olan illusio (bilim insanının katıldığı alandaki sembolik tahakkümü sineye çekmesi, buna alışması ve zamanla bunun yeniden-üreticisi olmayı öğrenmesi), ithalat yönelimli taşeron stratejilerinin kuşatması altındadır. Bu kuşatmanın mevzilendiği alanlardan birisi de hiç kuşkusuz sosyoloji disiplinidir. Bir taraftan söz konusu illusio'dan dolayı müzmin bir tüketimcilik haliyle her daim barışık olan, bir taraftan da politikadan muaf olmayı kendisine vazife bilen sosyoloji alanının akademik fâilleri, kimi tartışma noktalarını analiz-nesnesi olmaktan çıkarmıştır. Bu gözden düş(ür)melerden birisi -belki de en önemlisi- toplumsal sınıf meselesidir. Nitekim sınıf meselesinin gözden düş(ürül)mesi, politik alandaki daralmanın temel sebeplerinden biridir. Bu bağlamda sosyo-tarihsel teoriyi sınıf meselesi ile sınama arzusundaki bu çalışma, zikredilen yok-sayma operasyonunun ardındaki mekanizmaların köküne inerek, (a) işçi sınıfının siyasî bir fâil olarak tarih sahnesine çıkışını ve kendini kendi nesnel koşulları içinde sınıf olarak kurmak suretiyle siyasallaşmasını; (b) sınıf meselesinin kalbini oluşturan "toplumsal" kavramını politik aktörlükten sistematik bir biçimde dışlayan temel tarih paradigması olan Rankeci tarihyazımının eleştirisini; (c) sınıf hakkındaki polemiklerin, kronikleşmiş epistemolojik karşıtlıkları olan "kendinde sınıf" ve "kendisi için sınıf" kavramları ekseninde nasıl tüketildiğini son dönem literatürdeki başka figürleri içeriye buyur etmek suretiyle ele almaktadır. Sınıf meselesini Erik Olin Wright, Pierre Bourdieu, Nicos Poulantzas, Edward P. Thompson vb. düşünürler ekseninde, ama en temelde de Marx ve sonrası tartışmaları yeni bir kavrayışla temellük eden bu çalışmanın asli derdi; "sınıf"ın tarihsel gerçekliğini kavramaya yönelmiş, tartışmalar dâhilindeki mümkün olduğunca çok sayıda görünümü değişik boyutlarıyla kapsayacak ilişkisel sosyolojik bir anlayışı hem epistemolojik hem de aslen sosyo-ontolojik düzlemlerde ikâme ve idame etmeye dönük bazı adımlar atmaktır. Buradan hareketle de, politik alanı kültürün ve ahlakın kıskacından kurtarma amacında iş görebilecek tezler geliştirmek amaçlanmaktadır.