Sekiz ve onaltı yaşlarında ilkokulu bitirmiş köy çocuklarıydık. Öğretmenlerimizin, kitaplardan ve kendi bilgilerinden bize anlattıkları kadar dünyayı tanıyorduk. Bizim daha bilgili okumuş insanlar olmamız için öğretmenlerimizin önerisiyle babalarımız bizleri Köy Enstitülerine gönderme kararı aldılar. Çorum'un Çıkrık Köyü'nün yakınlarındaki iki kasabadan başka hiç bir yer görmeyen, onbeş çocuk olan bizleri, yakınımızdaki Mecitözü kasabasına kadar götürüp bir kamyona bindirdi babalarımız. Gideceğimiz yollar birkaç gün tarif edilmişti bizlere. Küçükler de büyüklere emanetti. Böylece yokluk (yol parası) yüzünden babalarımız olmadan yol serüvenimiz başlamış oldu. Ayağımızdaki yırtık lastikler, dizleri yamalı pantolonlar, elimizdeki yiyecek çıkınları ve tahta bavullarla bu yola dayanmalıydık. Okuyup öğretmen, daha doğrusu insan olacak, gelecek nesillere ışık tutacaktık. Cumhuriyetimize sahip çıkıp medeniyetin ışıklarıyla bu vatanı aydınlatacaktık. Böyle demişti bize ilkokul öğretmenlerimiz. Kendi başımıza, kamyondan indik trene, trende indik vapura, vapurdan inip saatlerce toprak yollarda yürüyerek Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsüne vardık. Ayaklarımızdaki lastikler yırtılmış, pantolonlarımızın yamaları sökülmüştü. İç göyneklerimize dikili ceplerimizin içindeki harçlıklarımız bitmişti. Hemen bize verilen yeni elbiseler, biz köy çocuklarını mahcup etti. Ama çıkardıklarımızı atmaya kıyamadık. Bize verilen yeni elbise torbalarına koyduk. Onların üzerinde analarımızın yama yaparken döktükleri gözyaşlarının izi vardı. Ayrılığın ağıt sesleri vardı. Bizim de içimizde okula kavuşmanın coşkusu vardı. Artık burası bizim ilim yuvamızdı. Köy Enstitüleri kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'a minnettardık. Türk Milletinin önderi, Cumhuriyetimizi kuran Yüce Atatürk'ün bize gösterdiği yolda yürüyeceğimize and içtik.
Sekiz ve onaltı yaşlarında ilkokulu bitirmiş köy çocuklarıydık. Öğretmenlerimizin, kitaplardan ve kendi bilgilerinden bize anlattıkları kadar dünyayı tanıyorduk. Bizim daha bilgili okumuş insanlar olmamız için öğretmenlerimizin önerisiyle babalarımız bizleri Köy Enstitülerine gönderme kararı aldılar. Çorum'un Çıkrık Köyü'nün yakınlarındaki iki kasabadan başka hiç bir yer görmeyen, onbeş çocuk olan bizleri, yakınımızdaki Mecitözü kasabasına kadar götürüp bir kamyona bindirdi babalarımız. Gideceğimiz yollar birkaç gün tarif edilmişti bizlere. Küçükler de büyüklere emanetti. Böylece yokluk (yol parası) yüzünden babalarımız olmadan yol serüvenimiz başlamış oldu. Ayağımızdaki yırtık lastikler, dizleri yamalı pantolonlar, elimizdeki yiyecek çıkınları ve tahta bavullarla bu yola dayanmalıydık. Okuyup öğretmen, daha doğrusu insan olacak, gelecek nesillere ışık tutacaktık. Cumhuriyetimize sahip çıkıp medeniyetin ışıklarıyla bu vatanı aydınlatacaktık. Böyle demişti bize ilkokul öğretmenlerimiz. Kendi başımıza, kamyondan indik trene, trende indik vapura, vapurdan inip saatlerce toprak yollarda yürüyerek Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsüne vardık. Ayaklarımızdaki lastikler yırtılmış, pantolonlarımızın yamaları sökülmüştü. İç göyneklerimize dikili ceplerimizin içindeki harçlıklarımız bitmişti. Hemen bize verilen yeni elbiseler, biz köy çocuklarını mahcup etti. Ama çıkardıklarımızı atmaya kıyamadık. Bize verilen yeni elbise torbalarına koyduk. Onların üzerinde analarımızın yama yaparken döktükleri gözyaşlarının izi vardı. Ayrılığın ağıt sesleri vardı. Bizim de içimizde okula kavuşmanın coşkusu vardı. Artık burası bizim ilim yuvamızdı. Köy Enstitüleri kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'a minnettardık. Türk Milletinin önderi, Cumhuriyetimizi kuran Yüce Atatürk'ün bize gösterdiği yolda yürüyeceğimize and içtik.