Tarihin, ulus-devletler çağında milli hissiyatı muhasara altında tutmak, eğitimi biçimlendirmek, kuşakları "yetiştirmek" konusunda nasıl işe koşulduğunu biliyoruz. Ulus-devletlerin pedagojik faaliyetleri yalnızca pejoratif anlamda ulusu "çocuk yerine koymakla" değil, bizzat ve anlamına sadık kalarak çocukların zihinlerini şekle sokmakla da doğrudan ilgilidir. Etienne Copeaux, Türkiye'de 1931-1993 arasında kullanılan tarih ders kitaplarındaki güzergâhı takip ederek milli "eğitimimiz"deki tarih "tez"lerine eğiliyor. Türk Tarih Tezi'nin inşa edilişinden başlayarak siyasi dönem ve iktidarlara, oralarda yuvalanan zihniyet setlerine, eğitimi yalnızca milli güvenlik siyasetlerinin uzantısı olarak kurgulayan ve beka paradokslarını eğitimin bir parçası haline getiren asal eğilime dikkat çekiyor. Coğrafya bilgisinden komşularla ilişkilere, tarihi algılama ve öğrenme biçimlerinden tarihi anlatırken kurgulanan dile ve vurgulara geniş alanda tarih tezlerinin nasıl konumlandığını araştırıyor. Copeaux, Türkiye'de 1930'dan günümüze kadar okutulmuş tarih ders kitaplarını söylem, ideolojik içerik ve simgesellik açısından inceliyor. 1970'lerden itibaren Türk-İslâm senteziyle perçinlenen süreci ele alırken bizim belki de artık doğal saydığımız olgulara "dışarıdan" ve bilimsel bir gözle bakarak yaptığı çarpıcı saptamalar "milli eğitimimiz" konusunda da tekrar tekrar düşünmeyi zorunlu kılıyor.
Tarihin, ulus-devletler çağında milli hissiyatı muhasara altında tutmak, eğitimi biçimlendirmek, kuşakları "yetiştirmek" konusunda nasıl işe koşulduğunu biliyoruz. Ulus-devletlerin pedagojik faaliyetleri yalnızca pejoratif anlamda ulusu "çocuk yerine koymakla" değil, bizzat ve anlamına sadık kalarak çocukların zihinlerini şekle sokmakla da doğrudan ilgilidir. Etienne Copeaux, Türkiye'de 1931-1993 arasında kullanılan tarih ders kitaplarındaki güzergâhı takip ederek milli "eğitimimiz"deki tarih "tez"lerine eğiliyor. Türk Tarih Tezi'nin inşa edilişinden başlayarak siyasi dönem ve iktidarlara, oralarda yuvalanan zihniyet setlerine, eğitimi yalnızca milli güvenlik siyasetlerinin uzantısı olarak kurgulayan ve beka paradokslarını eğitimin bir parçası haline getiren asal eğilime dikkat çekiyor. Coğrafya bilgisinden komşularla ilişkilere, tarihi algılama ve öğrenme biçimlerinden tarihi anlatırken kurgulanan dile ve vurgulara geniş alanda tarih tezlerinin nasıl konumlandığını araştırıyor. Copeaux, Türkiye'de 1930'dan günümüze kadar okutulmuş tarih ders kitaplarını söylem, ideolojik içerik ve simgesellik açısından inceliyor. 1970'lerden itibaren Türk-İslâm senteziyle perçinlenen süreci ele alırken bizim belki de artık doğal saydığımız olgulara "dışarıdan" ve bilimsel bir gözle bakarak yaptığı çarpıcı saptamalar "milli eğitimimiz" konusunda da tekrar tekrar düşünmeyi zorunlu kılıyor.