Küreselleşmeyle orantılı olarak büyüyen yerelleşme anlayışı dünya genelinde özellikle son yıllarda tarafların katılımlarını esas alan yönetim modelleri geliştirmiştir. Avrupa Birliği'nin yapılanması sürecinde yerelleşmenin ve yerel yönetimlerin kalkınmasına bağlı olarak sürdürülebilir kalkınma, bölgesel kalkınma, toplumsal kalkınma ve demokratik kalkınma gibi yönetişim modelleri de güçlenmiştir. İdari ve mali sistem bakımından geleneksel merkeziyetçi sisteme sahip olan Türkiye gibi ülkelerde ise yetkiler büyük oranda merkezde toplandığından modern yerel yönetim anlayışının gelişmesi sancılı geçmektedir. Her ne kadar ulusal ve uluslararası birçok alanda çıkarılan ve taraf ülkelere bağlayıcılık getiren Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı gibi sözleşme ve protokollerle bu tartışmalar sonlandırılmak istenmişse de halen istenilen düzeyde başarı sağlanamamış ve teorikten pratiğe geçilememiştir. Nitekim, Belediye başkanlarının Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na ilişkin algı ve yaklaşımlarını konu alan bu çalışmada Türkiye'nin Şart'a koyduğu çekincelerin kaldırılmasına ve çekinceli maddelerin tümüyle onaylamasına bir bütün olarak bakıldığında ne gibi sonuçlar doğuracağı araştırılmış ve bilinenin aksine sonuçlara ulaşılmıştır. Öyleki çekinceli maddeler kapsamında yerel yöneticilere özerklik haklarının tanınmamasının nedeni olarak gösterilen ülkenin üniter yapısının bozulacağı, etnik ve mezhepsel bir ayrışmaya gidileceği ve hatta siyasi özerkliğin ve federatif bir yapının oluşturulacağı algısını savunan siyasi görüşün aksine; yerel makamlara göre asıl sorun, merkezi yönetimin “yetki kaybetme kaygısı” gütmesi ve yerel yönetimleri idari, mali ve siyasi alanlarda kendilerine bağlamak istemesidir. Belediye başkanlarına göre yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, her bir yerel yönetim biriminin, kendi sınırlarında tezahür eden ekonomik ve kültürel meselelere (dilsel, inançsal, etnik, vb.) yine yerel düzeyde çözümler üretmesini mümkün kılacaktır. Unutulmamalıdır ki, yerel yönetimlere verilecek hakların, ülkenin üniter yapısına karşı tehdit olarak algılanması, kısa vadede kontrolü sağlasa da, uzun vadede problemlerin birikmesine ve daha büyük sorunların yaşanmasına yol açacaktır.
Türkiye, 21 Kasım 1988 tarinden beri kabul ettiği Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı'nın çekinceli maddelerini tartışa dururken, 30-31 Mayıs 1996 yılında İstanbul'da yapılan “Habitat 2” konferansında ‘Dünya Yerel Yönetim Özerklik Şartı'nın hazırlanması için çağrı yapılmıştır. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın bugün elde ettiği başarı dikkate alınırsa, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin neden ‘Dünya Yerel Yönetim Özerklik Şartı'nı ısrarla tavsiye ettiği kolayca anlaşılır.
Küreselleşmeyle orantılı olarak büyüyen yerelleşme anlayışı dünya genelinde özellikle son yıllarda tarafların katılımlarını esas alan yönetim modelleri geliştirmiştir. Avrupa Birliği'nin yapılanması sürecinde yerelleşmenin ve yerel yönetimlerin kalkınmasına bağlı olarak sürdürülebilir kalkınma, bölgesel kalkınma, toplumsal kalkınma ve demokratik kalkınma gibi yönetişim modelleri de güçlenmiştir. İdari ve mali sistem bakımından geleneksel merkeziyetçi sisteme sahip olan Türkiye gibi ülkelerde ise yetkiler büyük oranda merkezde toplandığından modern yerel yönetim anlayışının gelişmesi sancılı geçmektedir. Her ne kadar ulusal ve uluslararası birçok alanda çıkarılan ve taraf ülkelere bağlayıcılık getiren Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı gibi sözleşme ve protokollerle bu tartışmalar sonlandırılmak istenmişse de halen istenilen düzeyde başarı sağlanamamış ve teorikten pratiğe geçilememiştir. Nitekim, Belediye başkanlarının Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na ilişkin algı ve yaklaşımlarını konu alan bu çalışmada Türkiye'nin Şart'a koyduğu çekincelerin kaldırılmasına ve çekinceli maddelerin tümüyle onaylamasına bir bütün olarak bakıldığında ne gibi sonuçlar doğuracağı araştırılmış ve bilinenin aksine sonuçlara ulaşılmıştır. Öyleki çekinceli maddeler kapsamında yerel yöneticilere özerklik haklarının tanınmamasının nedeni olarak gösterilen ülkenin üniter yapısının bozulacağı, etnik ve mezhepsel bir ayrışmaya gidileceği ve hatta siyasi özerkliğin ve federatif bir yapının oluşturulacağı algısını savunan siyasi görüşün aksine; yerel makamlara göre asıl sorun, merkezi yönetimin “yetki kaybetme kaygısı” gütmesi ve yerel yönetimleri idari, mali ve siyasi alanlarda kendilerine bağlamak istemesidir. Belediye başkanlarına göre yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, her bir yerel yönetim biriminin, kendi sınırlarında tezahür eden ekonomik ve kültürel meselelere (dilsel, inançsal, etnik, vb.) yine yerel düzeyde çözümler üretmesini mümkün kılacaktır. Unutulmamalıdır ki, yerel yönetimlere verilecek hakların, ülkenin üniter yapısına karşı tehdit olarak algılanması, kısa vadede kontrolü sağlasa da, uzun vadede problemlerin birikmesine ve daha büyük sorunların yaşanmasına yol açacaktır.
Türkiye, 21 Kasım 1988 tarinden beri kabul ettiği Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı'nın çekinceli maddelerini tartışa dururken, 30-31 Mayıs 1996 yılında İstanbul'da yapılan “Habitat 2” konferansında ‘Dünya Yerel Yönetim Özerklik Şartı'nın hazırlanması için çağrı yapılmıştır. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın bugün elde ettiği başarı dikkate alınırsa, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin neden ‘Dünya Yerel Yönetim Özerklik Şartı'nı ısrarla tavsiye ettiği kolayca anlaşılır.