Türkiye'de 1960 yılından itibaren üç defa darbe, iki defa TSK ile siyaset arasında örtülü sürtüşme ve güç mücadelesi, üç defa da darbe girişimi olmuştur. Cumhuriyet döneminin ilk darbesi 27 Mayıs 1960 darbesidir. Bu darbeden sonra, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 yıllarında iki başarısız darbe girişimi olmuştur. Bu girişimler 27 Mayıs 1960 darbesinin artçılarıdır. Sonra gelen iki darbe 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleridir. Bu darbelerden sonra 28 Şubat 1997'de başlayan 28 Şubat süreci ve 27 Nisan 2007 "e" muhtırası (bildirisi) bulunmaktadır. Ben son iki olayı darbe olarak adlandırmıyo-rum. Bana göre son iki olay TSK ile siyaset arasında örtülü sürtüşme ve güç mücadelesidir. Son olarak Türkiye'de 15 Temmuz
2016 tarihinde çok ciddi ve kapsamlı bir darbe teşebbüsü olmuştur.
Ben 27 Mayıs 1960 darbesi yapıldığı sırada daha çocuktum. Bu sebeple, 27 Mayıs darbesi kitabımda ele alınmamıştır. 12 Mart 1971 darbesi döneminde TSK'da teğmen rütbesinde istihbarat subayı olarak görev yapıyordum. Bu darbeyi içeriden gözleme imkanı buldum. 12 Mart darbesi döneminde TSK'dan ihraç edildim. 12 Eylül 1980 darbesine giden olaylar sürecinin içinde değildim. Ancak, olayların içinde olanlarla sınırlı da olsa, belli bir ölçüde temasım oldu. 28 Şubat süreci, 27 Nisan Bildirisi ve 15 Temmuz darbe girişimlerini tamamen dışarıdan izledim.
Ben bu kitabın 12 Mart 1971 darbesi ile ilgili bölümünü 1980 öncesinde, 12 Eylül 1980 darbesi ile ilgili bölü-münü de 1990 öncesinde yazmış, ancak, çeşitli sebeplerle yayınlamamıştım. Daha sonra Türkiye'de TSK ile siyaset arasında sürtüşmeler, en son olarak da bir darbe girişimi oldu. Geçmişim sebebiyle, TSK ile siyaset arasındaki olaylar hep ilgi alanımda oldu. Sahip olduğum bilgi biri kimi ve düşüncelerimi paylaşmak için bu kitabı yayınlamaya karar verdim.
Türkiye'de bütün askeri müdahalelerin arkasında hep ABD ve CIA'in olduğu ileri sürülmüştür.
Sağcısıyla solcusuyla bu konuda fikir beyan edenler arasında tam bir mutabakat bulunmaktadır. Ancak askeri müdahalenin iç faktörleri de bulunmaktadır. İç faktörler her zaman dış faktörlerden daha belirleyicidir. Ben kitabımda olayların iç faktörlerini, dış faktörlerini ve dış faktörler arasında ABD ve CIA' in nasıl bir rol üstlenmiş olabileceğini inceledim. Olaylar hiçbir zaman tek taraflı olarak bir tarafın iradesi doğrultusunda gelişmez. Her şey kusursuz bir şekilde baştan planlanamaz. Ancak; olaylarda yer alan taraflardan bilgi ve deneyimi daha yüksek ve ayrıca ufku daha geniş olan taraf, her zaman, ortaya çıkabile-cek beklenmedik durumlara karşı pozisyonunu yeniden ayarlayarak istediği sonuçlara ulaşabilir ve oyunun sonunda masasından galip olarak ayrılabilir.
Ben kitabımda incelediğim konularda belirli bir tez oluşturdum. Beni bu tezi oluşturmaya sevk eden bilgilere ve olgulara dikkati çektim. Bu bilgi ve olguların bir kısmı kendi yaşadığım ve tanık olduğum olaylardır. Bir kısmı da basında çıkan iddia ve açıklamalardır. Basında çıkan iddia ve açıklamaların doğruluğu her zaman tartışılabilir. Bu sebeple benim oluşturduğum tez de tartışılabilir. Benzer şekilde, basında çıkan iddia ve haberlere dayanarak çeşitli olaylar hakkında vardığım sonuçlar da sadece kuşkuyu ifade etmektedir. Eğer basına yansıyan olaylar yanlışsa benim kuşkularım da yersizdir.
Kitabımda oluşturduğum teze dayanak olarak aldığım, siyasi partiler ve siyasi hareketler ile çeşitli kişilerin davranış ve dışa vurulan düşüncelerine, objektif bir anlam vermeye çalıştım. Verdiğim bu anlama göre olayları yorumladım. Elbette, siyasi partiler, siyasi hareketler ve kişiler farklı niyetlerle hareket etmiş olabilirler. Ya da düşünceyi açıklayanın gerçek niyeti ile bu düşüncenin sonradan kazandığı objektif anlam farklı olabilir.
Bu sebeple bu kitabın amacı hiçbir kurum ve kişiyi sübjektif olarak suçlama ve sorumlu tutmak değildir. Bu konu hukuk ve yargılama alanına girer. Ben olayları siyasal ve sosyolojik açıdan ele aldım. Herhangi bir değer yargısıyla da yargılamadım.
Kitabımda sıklıkla cunta kelimesi geçmektedir. Ben cunta kelimesini, sıkı bir örgütlenmeyi ifade eden bir oluşum olarak değil, benzer düşünceleri benimseyen insanlar grubu anlamında kullandım.
Türkiye'de 1960 yılından itibaren üç defa darbe, iki defa TSK ile siyaset arasında örtülü sürtüşme ve güç mücadelesi, üç defa da darbe girişimi olmuştur. Cumhuriyet döneminin ilk darbesi 27 Mayıs 1960 darbesidir. Bu darbeden sonra, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 yıllarında iki başarısız darbe girişimi olmuştur. Bu girişimler 27 Mayıs 1960 darbesinin artçılarıdır. Sonra gelen iki darbe 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleridir. Bu darbelerden sonra 28 Şubat 1997'de başlayan 28 Şubat süreci ve 27 Nisan 2007 "e" muhtırası (bildirisi) bulunmaktadır. Ben son iki olayı darbe olarak adlandırmıyo-rum. Bana göre son iki olay TSK ile siyaset arasında örtülü sürtüşme ve güç mücadelesidir. Son olarak Türkiye'de 15 Temmuz
2016 tarihinde çok ciddi ve kapsamlı bir darbe teşebbüsü olmuştur.
Ben 27 Mayıs 1960 darbesi yapıldığı sırada daha çocuktum. Bu sebeple, 27 Mayıs darbesi kitabımda ele alınmamıştır. 12 Mart 1971 darbesi döneminde TSK'da teğmen rütbesinde istihbarat subayı olarak görev yapıyordum. Bu darbeyi içeriden gözleme imkanı buldum. 12 Mart darbesi döneminde TSK'dan ihraç edildim. 12 Eylül 1980 darbesine giden olaylar sürecinin içinde değildim. Ancak, olayların içinde olanlarla sınırlı da olsa, belli bir ölçüde temasım oldu. 28 Şubat süreci, 27 Nisan Bildirisi ve 15 Temmuz darbe girişimlerini tamamen dışarıdan izledim.
Ben bu kitabın 12 Mart 1971 darbesi ile ilgili bölümünü 1980 öncesinde, 12 Eylül 1980 darbesi ile ilgili bölü-münü de 1990 öncesinde yazmış, ancak, çeşitli sebeplerle yayınlamamıştım. Daha sonra Türkiye'de TSK ile siyaset arasında sürtüşmeler, en son olarak da bir darbe girişimi oldu. Geçmişim sebebiyle, TSK ile siyaset arasındaki olaylar hep ilgi alanımda oldu. Sahip olduğum bilgi biri kimi ve düşüncelerimi paylaşmak için bu kitabı yayınlamaya karar verdim.
Türkiye'de bütün askeri müdahalelerin arkasında hep ABD ve CIA'in olduğu ileri sürülmüştür.
Sağcısıyla solcusuyla bu konuda fikir beyan edenler arasında tam bir mutabakat bulunmaktadır. Ancak askeri müdahalenin iç faktörleri de bulunmaktadır. İç faktörler her zaman dış faktörlerden daha belirleyicidir. Ben kitabımda olayların iç faktörlerini, dış faktörlerini ve dış faktörler arasında ABD ve CIA' in nasıl bir rol üstlenmiş olabileceğini inceledim. Olaylar hiçbir zaman tek taraflı olarak bir tarafın iradesi doğrultusunda gelişmez. Her şey kusursuz bir şekilde baştan planlanamaz. Ancak; olaylarda yer alan taraflardan bilgi ve deneyimi daha yüksek ve ayrıca ufku daha geniş olan taraf, her zaman, ortaya çıkabile-cek beklenmedik durumlara karşı pozisyonunu yeniden ayarlayarak istediği sonuçlara ulaşabilir ve oyunun sonunda masasından galip olarak ayrılabilir.
Ben kitabımda incelediğim konularda belirli bir tez oluşturdum. Beni bu tezi oluşturmaya sevk eden bilgilere ve olgulara dikkati çektim. Bu bilgi ve olguların bir kısmı kendi yaşadığım ve tanık olduğum olaylardır. Bir kısmı da basında çıkan iddia ve açıklamalardır. Basında çıkan iddia ve açıklamaların doğruluğu her zaman tartışılabilir. Bu sebeple benim oluşturduğum tez de tartışılabilir. Benzer şekilde, basında çıkan iddia ve haberlere dayanarak çeşitli olaylar hakkında vardığım sonuçlar da sadece kuşkuyu ifade etmektedir. Eğer basına yansıyan olaylar yanlışsa benim kuşkularım da yersizdir.
Kitabımda oluşturduğum teze dayanak olarak aldığım, siyasi partiler ve siyasi hareketler ile çeşitli kişilerin davranış ve dışa vurulan düşüncelerine, objektif bir anlam vermeye çalıştım. Verdiğim bu anlama göre olayları yorumladım. Elbette, siyasi partiler, siyasi hareketler ve kişiler farklı niyetlerle hareket etmiş olabilirler. Ya da düşünceyi açıklayanın gerçek niyeti ile bu düşüncenin sonradan kazandığı objektif anlam farklı olabilir.
Bu sebeple bu kitabın amacı hiçbir kurum ve kişiyi sübjektif olarak suçlama ve sorumlu tutmak değildir. Bu konu hukuk ve yargılama alanına girer. Ben olayları siyasal ve sosyolojik açıdan ele aldım. Herhangi bir değer yargısıyla da yargılamadım.
Kitabımda sıklıkla cunta kelimesi geçmektedir. Ben cunta kelimesini, sıkı bir örgütlenmeyi ifade eden bir oluşum olarak değil, benzer düşünceleri benimseyen insanlar grubu anlamında kullandım.