Jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel dinamikler göz önünde bulundurularak paılan incelemeler devletlerin dış politika stratejilerine bilimsel bir çerçeve sağlamakta ve siyasi karar mercilerine küresel ve bölgesel ölçekte politika seçenekleri sunmaktadır. Asya, Avrupa ve Afrika'nın merkezinde özel bir konuma sahip olan Türkiye için yapılacak jeopolitik analizler dış politika yaklaşımlarının tespitinde aynı ölçüde özel önem arz etmektedir. Jeoekonomik ve jeokültürel analizler ise uluslararası ekonomik dengeler bakımından Kuzey-Güney arasında bulunan, kültürel dinamikler açısından da Doğu-Batı arasındaki geçiş hattında yer alan Türkiye'nin dış politika vizyonunun genişlemesini mümkün kılmaktadır.
Yumuşak güç, sabit coğrafi unsurlar ve sert güç parametrelerinin yanında çağdaş dünya siyasetini yönlendiren dinamik bir değişken haline gelmiştir. 11 Eylül sonrası dönemde terör örgütlerine sağlanan devlet desteğine karşı olan dünya kamuoyu ise yumuşak güç savaşlarının yükselişini hızlandırmıştır. Geleneksel savaşların yol açabileceği maliyetin fevkalade yüksek oluşu ve terör örgütlerini dış politika aracı olarak kullanan devletlerin yaptırımlarla karşı karşıya kalma ihtimali, menfaatleri çelişen devletleri yumuşak güç savaşlarına sevk edebilmektedir. Özellikle yumuşak gücü hızla yükselen aktörlerin küresel güçlerin menfaatlerini tehdit ettiği şartlarda ortaya çıkan bu savaşlar, devletlerin birbirleinin yumuşak gücünü zayıflatmak vge nihai aşamada tamamen tüketmek gayesiyle hareket ettiği mücadelelerdir. Küresel güçler, yumuşak güç savaşlarıyla barış ortamında da dünya siyasetini etkileme ve hedef devletleri yönlendirme yeteneğine sahip olmaktadır.
Yumuşak güç savaşları, terör örgütleri üzerinden yürütülen vekalet savaşlarının yerini kısmen almışsa da, belirli bölgesel alt-sistemlerdeki terörizm ihtiva eden çatışmalar sürdürülmektedir. Orta Doğu'da terör örgütleri, bölgedeki siyasi yapıya dışarıdan müdahelenin aracı olmaya devam etmektedir. Arfap ayaklanmaları ve Suiye iç savaşıyla birlikte giderek istikrarsızlaşan bölgede merkezi devletlerden ziyade belirli stratejik hedefler doğrultusunda yönlendirilen silahlı gruplar öne çıkmaktadır. Bu açıdan özellikle 2012 yılından itibaren Irak-Suriye hattındaki gelişmelerde İran destekli Şii milislerin, Başta IŞİD ve el-Nusra Cephesi olmak üzere el-Kaide bağlantılı radikal unsurların ve PKK/KCK'nın öne çıkması kayda değerdir.
Jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel dinamikler göz önünde bulundurularak paılan incelemeler devletlerin dış politika stratejilerine bilimsel bir çerçeve sağlamakta ve siyasi karar mercilerine küresel ve bölgesel ölçekte politika seçenekleri sunmaktadır. Asya, Avrupa ve Afrika'nın merkezinde özel bir konuma sahip olan Türkiye için yapılacak jeopolitik analizler dış politika yaklaşımlarının tespitinde aynı ölçüde özel önem arz etmektedir. Jeoekonomik ve jeokültürel analizler ise uluslararası ekonomik dengeler bakımından Kuzey-Güney arasında bulunan, kültürel dinamikler açısından da Doğu-Batı arasındaki geçiş hattında yer alan Türkiye'nin dış politika vizyonunun genişlemesini mümkün kılmaktadır.
Yumuşak güç, sabit coğrafi unsurlar ve sert güç parametrelerinin yanında çağdaş dünya siyasetini yönlendiren dinamik bir değişken haline gelmiştir. 11 Eylül sonrası dönemde terör örgütlerine sağlanan devlet desteğine karşı olan dünya kamuoyu ise yumuşak güç savaşlarının yükselişini hızlandırmıştır. Geleneksel savaşların yol açabileceği maliyetin fevkalade yüksek oluşu ve terör örgütlerini dış politika aracı olarak kullanan devletlerin yaptırımlarla karşı karşıya kalma ihtimali, menfaatleri çelişen devletleri yumuşak güç savaşlarına sevk edebilmektedir. Özellikle yumuşak gücü hızla yükselen aktörlerin küresel güçlerin menfaatlerini tehdit ettiği şartlarda ortaya çıkan bu savaşlar, devletlerin birbirleinin yumuşak gücünü zayıflatmak vge nihai aşamada tamamen tüketmek gayesiyle hareket ettiği mücadelelerdir. Küresel güçler, yumuşak güç savaşlarıyla barış ortamında da dünya siyasetini etkileme ve hedef devletleri yönlendirme yeteneğine sahip olmaktadır.
Yumuşak güç savaşları, terör örgütleri üzerinden yürütülen vekalet savaşlarının yerini kısmen almışsa da, belirli bölgesel alt-sistemlerdeki terörizm ihtiva eden çatışmalar sürdürülmektedir. Orta Doğu'da terör örgütleri, bölgedeki siyasi yapıya dışarıdan müdahelenin aracı olmaya devam etmektedir. Arfap ayaklanmaları ve Suiye iç savaşıyla birlikte giderek istikrarsızlaşan bölgede merkezi devletlerden ziyade belirli stratejik hedefler doğrultusunda yönlendirilen silahlı gruplar öne çıkmaktadır. Bu açıdan özellikle 2012 yılından itibaren Irak-Suriye hattındaki gelişmelerde İran destekli Şii milislerin, Başta IŞİD ve el-Nusra Cephesi olmak üzere el-Kaide bağlantılı radikal unsurların ve PKK/KCK'nın öne çıkması kayda değerdir.