"Geçen asrın (19.) ortalarına kadar ülkemiz esnafı dükkanına vitrin yapmıyordu. (Vitrin bize batıdan gelmiş, önce azınlıklar uygulamıştır.) Kepenkleri ve kapıyı açıyor, uygun bir yerde ise malının bir kısmını dükkanın önüne koyuyordu. Malın satışı hususunda özel bir gayreti, (süsleme-paketleme-cilalama vb.) görülmüyordu. Zaten malı olduğundan farklı göstermek (yani çirkini güzel kılmak, malı olduğundan fazla parlatarak müşterinin aklını çelmek) adaba aykırı sayılırdı. Sonunda bizde de şu söz kanun oldu: 'Vitrinde olmaz isen satış şansın yoktur.'"
Yirmi yıllık bir süre zarfında yazdığı gazete yazılarından hazırlanan seçkinin bu üçüncü kitabında Mustafa Kutlu bizlere, hikayelerinde olduğu gibi yine insanı ve hayatı anlatıyor; kaybettiklerimizi hatırlatıyor…
"Geçen asrın (19.) ortalarına kadar ülkemiz esnafı dükkanına vitrin yapmıyordu. (Vitrin bize batıdan gelmiş, önce azınlıklar uygulamıştır.) Kepenkleri ve kapıyı açıyor, uygun bir yerde ise malının bir kısmını dükkanın önüne koyuyordu. Malın satışı hususunda özel bir gayreti, (süsleme-paketleme-cilalama vb.) görülmüyordu. Zaten malı olduğundan farklı göstermek (yani çirkini güzel kılmak, malı olduğundan fazla parlatarak müşterinin aklını çelmek) adaba aykırı sayılırdı. Sonunda bizde de şu söz kanun oldu: 'Vitrinde olmaz isen satış şansın yoktur.'"
Yirmi yıllık bir süre zarfında yazdığı gazete yazılarından hazırlanan seçkinin bu üçüncü kitabında Mustafa Kutlu bizlere, hikayelerinde olduğu gibi yine insanı ve hayatı anlatıyor; kaybettiklerimizi hatırlatıyor…