Ölüm olgusu, çevremizdeki insanların ölümüyle birlikle geçici olarak gündemimizde yer almakladır. Bu da kısa zaman içerisinde olmakla, gündelik yaşamın hengâmesinde çıkısını kaybetmekle, varlığını etkin bir şekilde hissettirmemektedir. Yeryüzündeki koşuşturmaca içerisinde çevresindeki insanların bir gün öleceğini düşünen birey, kendisine veya yakınına sıra geldiğinde ise ölümü hiç yakıştıramamaktadır. Oysa dünü yaşadığımız kesin olup bugünü de yaşıyor olmamız bir gerçektir. Ancak şu andan sonrası için, özellikle de önemli bir yaşam dilimi olan "yarın* için aynı şeyi söylemek mümkün mü. Belki bir yanılgı olarak "yarın da var olacağım" diyebiliriz. Gerçekten de pek çok defa bunu deriz ve yaşarız. Bu durum haklılığımızı değil, yarın olgusunun farklılığını gösterir. Çünkü yarın, bilinmeyen ve yaşanmamış bir zaman dilimi, bugünden sonraki ilk gün olabileceği gibi "gelecek, ilerideki bir gün" anlamı da içermektedir. Sonuçla ölüm, her canlı için "yarar kesin olarak gerçekleşecektir.
Zira "her nefis ölümü tadacaktır" ilahi emrinin özetlediği doğa kanunu çerçevesinde herkes ölecektir. Bir kere de olsa soluk alıp vererek yaşama gözlerini açmış ve doğmuş olmak, ölmenin ilk ve tek koşuludur. Bu nedenden dolayı doğmakla birlikte, istemesek de ölüm hakkını da elde etmekteyiz. Yaşanılmış günler insanın kârıdır, yaşanacak yarınlar ise kâr değildir. Yaşanılan bugün ve bugünün içeriği, yarın yaşanacak günlerin de içerik ve kalitesini belirlemekledir. Bu yüzden asıl olan şu anı yanı buğunu yaşamak ve değerlendirmektir. Varlığı ve yokluğu tartışmalı olan yarına göre yaşamak, kuru bir umuttur. Yarının kendisinin ve yaşanacakların umut olabilmesi de ancak bugün yaptıklarımız sayesinde olacaktır. Yaşamakta olduğumuz vahşi ekonomik ve karmaşık sosyal düzen bireyi yalnızlaştırmakla ilahi programın oluşturmayı hedeflediği özünden hızla uzaklaştırmakladır. Buna bağlı olarak yaşamın amacı maddeci bir temele oturmakla, insani erdemler yaşamımızda sadece bir ritüel olarak yer almakladır.
Günümüzde bu gidişata direnmenin başlangıcı, ölümün hak ve gerçek olduğunu bilmek, yakinen hissetmektir. Bu sayede insan dünyevileşmekten uzaklaşarak, erdemlerle donanacaktır. Her an ölecekmiş gibi yaşadığımız günümüzde, ilk adımı alma zamanı çoktan gelmiştir. İlk adımı atacağımız sürecin başlangıcı ise ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu kabullenmek, yarın diye bir şeyin olmadığının farkına varmak ve "yarın ben yakımı" diyebilmektir.
Ölüm olgusu, çevremizdeki insanların ölümüyle birlikle geçici olarak gündemimizde yer almakladır. Bu da kısa zaman içerisinde olmakla, gündelik yaşamın hengâmesinde çıkısını kaybetmekle, varlığını etkin bir şekilde hissettirmemektedir. Yeryüzündeki koşuşturmaca içerisinde çevresindeki insanların bir gün öleceğini düşünen birey, kendisine veya yakınına sıra geldiğinde ise ölümü hiç yakıştıramamaktadır. Oysa dünü yaşadığımız kesin olup bugünü de yaşıyor olmamız bir gerçektir. Ancak şu andan sonrası için, özellikle de önemli bir yaşam dilimi olan "yarın* için aynı şeyi söylemek mümkün mü. Belki bir yanılgı olarak "yarın da var olacağım" diyebiliriz. Gerçekten de pek çok defa bunu deriz ve yaşarız. Bu durum haklılığımızı değil, yarın olgusunun farklılığını gösterir. Çünkü yarın, bilinmeyen ve yaşanmamış bir zaman dilimi, bugünden sonraki ilk gün olabileceği gibi "gelecek, ilerideki bir gün" anlamı da içermektedir. Sonuçla ölüm, her canlı için "yarar kesin olarak gerçekleşecektir.
Zira "her nefis ölümü tadacaktır" ilahi emrinin özetlediği doğa kanunu çerçevesinde herkes ölecektir. Bir kere de olsa soluk alıp vererek yaşama gözlerini açmış ve doğmuş olmak, ölmenin ilk ve tek koşuludur. Bu nedenden dolayı doğmakla birlikte, istemesek de ölüm hakkını da elde etmekteyiz. Yaşanılmış günler insanın kârıdır, yaşanacak yarınlar ise kâr değildir. Yaşanılan bugün ve bugünün içeriği, yarın yaşanacak günlerin de içerik ve kalitesini belirlemekledir. Bu yüzden asıl olan şu anı yanı buğunu yaşamak ve değerlendirmektir. Varlığı ve yokluğu tartışmalı olan yarına göre yaşamak, kuru bir umuttur. Yarının kendisinin ve yaşanacakların umut olabilmesi de ancak bugün yaptıklarımız sayesinde olacaktır. Yaşamakta olduğumuz vahşi ekonomik ve karmaşık sosyal düzen bireyi yalnızlaştırmakla ilahi programın oluşturmayı hedeflediği özünden hızla uzaklaştırmakladır. Buna bağlı olarak yaşamın amacı maddeci bir temele oturmakla, insani erdemler yaşamımızda sadece bir ritüel olarak yer almakladır.
Günümüzde bu gidişata direnmenin başlangıcı, ölümün hak ve gerçek olduğunu bilmek, yakinen hissetmektir. Bu sayede insan dünyevileşmekten uzaklaşarak, erdemlerle donanacaktır. Her an ölecekmiş gibi yaşadığımız günümüzde, ilk adımı alma zamanı çoktan gelmiştir. İlk adımı atacağımız sürecin başlangıcı ise ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu kabullenmek, yarın diye bir şeyin olmadığının farkına varmak ve "yarın ben yakımı" diyebilmektir.