"Geçmiş neydi? Yaşanıp bitmiş bir düş. Zaman neydi? Şimdi."
"Zamanın geçişi, duruşlara benziyor. Zaman geçip gitti derken maddenin biçim ve yer değiştirdiğini söylemiş oluyoruz yalnızca; çünkü zaman bir soyutlamadan başka bir şey değil" diyen Gürsel Korat'tan, tarihsel bilinçaltını zaman'la kazıyan ve "yeniden kuran" bir roman.
Babai İsyanını'nın ardından Moğol istilasıyla sarsılan Selçuklu ülkesinde, Kapadokya'nın her göreni afallatan, çok dinli-çok dilli büyülü topraklarında dolaşıp duran kör bir Latin askeri ile "İnsan sevmeyen zalimler, nasıl tanrı adına hükmederler?" diyen sağır bir kilise ressamının, zamanın tozunu attıran hikâyesidir Zaman Yeli'nde anlatılan...
İsyancılara karşı Selçuklu askerleriyle birlikte savaşıp esir düşen, sonra da kendilerini yollara vuran Kör Leon ile Sağır Dimitri'nin yöredeki sıradışı varlığı, beyinden ırgatına, papazından dervişine, bölgenin çaresiz insanları için yeni bir isyanın kıvılcımı haline gelecek; hiçbir şeye inancı kalmamış Emîr Haydar'ı bile değiştiren bu "dünya depremi", dinleri ve mezhepleri kaynaştırıp Kapadokya'nın karanlık yeraltı şehirlerini umutla aydınlatan "insanca" bir yaşamın müjdecisi olacaktır.
Tadımlık
Zaman geçip gidiyor ve yaşananların düş olup olmadığı bile bilinmiyor. Az önceki zamanın bile. Zamanın geçişi, duruşlara benziyor. Biraz önce alnımda duran elim sanki şimdi dizimin üstünde değil; sanki hareket denen şey yalan. Sanki zaman diye bir şey yok. Geçmiş ve gelecek diye bir şey yok, "şimdiki zaman" da yok. Nesneler yer değiştiriyor; biz de buna "zaman" diyoruz. (...) Bazı gecelerde, iri inci taneleri gibi nazlı yıldızlarıyla salınan gökyüzüne baktığımda, elimin altından akıp giden zaman yelini anımsıyor, onun sırtını sıvazlıyorum. Elimin altından mı gelip geçmişti o aslan yeli? Vasili'nin baykuş yüzündeki hırçınlığa tanık olmuş muydum hiç?
"Geçmiş neydi? Yaşanıp bitmiş bir düş. Zaman neydi? Şimdi."
"Zamanın geçişi, duruşlara benziyor. Zaman geçip gitti derken maddenin biçim ve yer değiştirdiğini söylemiş oluyoruz yalnızca; çünkü zaman bir soyutlamadan başka bir şey değil" diyen Gürsel Korat'tan, tarihsel bilinçaltını zaman'la kazıyan ve "yeniden kuran" bir roman.
Babai İsyanını'nın ardından Moğol istilasıyla sarsılan Selçuklu ülkesinde, Kapadokya'nın her göreni afallatan, çok dinli-çok dilli büyülü topraklarında dolaşıp duran kör bir Latin askeri ile "İnsan sevmeyen zalimler, nasıl tanrı adına hükmederler?" diyen sağır bir kilise ressamının, zamanın tozunu attıran hikâyesidir Zaman Yeli'nde anlatılan...
İsyancılara karşı Selçuklu askerleriyle birlikte savaşıp esir düşen, sonra da kendilerini yollara vuran Kör Leon ile Sağır Dimitri'nin yöredeki sıradışı varlığı, beyinden ırgatına, papazından dervişine, bölgenin çaresiz insanları için yeni bir isyanın kıvılcımı haline gelecek; hiçbir şeye inancı kalmamış Emîr Haydar'ı bile değiştiren bu "dünya depremi", dinleri ve mezhepleri kaynaştırıp Kapadokya'nın karanlık yeraltı şehirlerini umutla aydınlatan "insanca" bir yaşamın müjdecisi olacaktır.
Tadımlık
Zaman geçip gidiyor ve yaşananların düş olup olmadığı bile bilinmiyor. Az önceki zamanın bile. Zamanın geçişi, duruşlara benziyor. Biraz önce alnımda duran elim sanki şimdi dizimin üstünde değil; sanki hareket denen şey yalan. Sanki zaman diye bir şey yok. Geçmiş ve gelecek diye bir şey yok, "şimdiki zaman" da yok. Nesneler yer değiştiriyor; biz de buna "zaman" diyoruz. (...) Bazı gecelerde, iri inci taneleri gibi nazlı yıldızlarıyla salınan gökyüzüne baktığımda, elimin altından akıp giden zaman yelini anımsıyor, onun sırtını sıvazlıyorum. Elimin altından mı gelip geçmişti o aslan yeli? Vasili'nin baykuş yüzündeki hırçınlığa tanık olmuş muydum hiç?