"Resim yapmak için doğmuş adam..." 1928 yılında ;Avrupa sınavını birincilikle zamanan Zeki Faik İzer'in Paris'teki hocası Andre Lhote, onu böyle niteliyordu... İzer, hayatının sonuna kadar genç yaşlardan beri sahip olduğu mükemmeliyetçi tavrını korudu. Geçmişten bir espri olarak yararlanmanın her zaman yararlı olacağına inanan sanatçı, tekrara düşmekten kaçınarak araştırmalarını sürdürdü. 1933 yılında kendisi gibi sanatta yeni bir soluk için çaba gösterecek genç arkadaşlarıyla d Grubu'nu kurdu ve Türkiye'de çağdaş resme yön veren başlıca sanatçılardan biri oldu. Gül İrepoğlu, 1984 yılında başlayarak üç yıl süreyle sanatçının atölye-evinde sürdürdüğü çalışmasını temel alarak, Zeki Faik İzer'in (1905-1988) yaşamöyküsüne, sanat üstüne düşüncelerine, bir ressam olarak gelişimine ayna tutuyor. İzer'in kestirmeciliğe teslim olmayan tavrını, izini sürdüğü resimlere hazırlanışını, resim dünyasındaki kıvrak, dinamik, çok renkli ve yeniliklere açık sanatsal tutumunu ele alıyor. Arka planda ise Cumhuriyet Türkiyesi'nin Batılılaşma sürecinde ortaya çıkan evrensellik, yerellik gibi değerlerle bir tolum projesinin yansıları açığa çıkıyor.
"Resim yapmak için doğmuş adam..." 1928 yılında ;Avrupa sınavını birincilikle zamanan Zeki Faik İzer'in Paris'teki hocası Andre Lhote, onu böyle niteliyordu... İzer, hayatının sonuna kadar genç yaşlardan beri sahip olduğu mükemmeliyetçi tavrını korudu. Geçmişten bir espri olarak yararlanmanın her zaman yararlı olacağına inanan sanatçı, tekrara düşmekten kaçınarak araştırmalarını sürdürdü. 1933 yılında kendisi gibi sanatta yeni bir soluk için çaba gösterecek genç arkadaşlarıyla d Grubu'nu kurdu ve Türkiye'de çağdaş resme yön veren başlıca sanatçılardan biri oldu. Gül İrepoğlu, 1984 yılında başlayarak üç yıl süreyle sanatçının atölye-evinde sürdürdüğü çalışmasını temel alarak, Zeki Faik İzer'in (1905-1988) yaşamöyküsüne, sanat üstüne düşüncelerine, bir ressam olarak gelişimine ayna tutuyor. İzer'in kestirmeciliğe teslim olmayan tavrını, izini sürdüğü resimlere hazırlanışını, resim dünyasındaki kıvrak, dinamik, çok renkli ve yeniliklere açık sanatsal tutumunu ele alıyor. Arka planda ise Cumhuriyet Türkiyesi'nin Batılılaşma sürecinde ortaya çıkan evrensellik, yerellik gibi değerlerle bir tolum projesinin yansıları açığa çıkıyor.